7 Ağustos 2010 Cumartesi

Just Eleven Days (Ocean's Eleven falan değil)

Hey hey hey, aman da aman. Özlemişim blogumu, hatta çok özlemişim. Öyle ki, dün gece, geçtiğimiz 3 senede yazdığım 1000'e yakın yazıyı tek tıklamayla sildiğim için ilk defa üzüldüm. Üstünden yıl geçti ama acısı daha yeni vurdu. Ne bileyim, belki anlamsız ama en azından hatıraydı onlar. Gerçi bir yandan bakınca da sokayım hatırasına be hocu.

Neler yapıyoruz, yaz okulu ve yazlık paralelinde sürükleniyoruz. Hava sıcak, metro çalışmaları yüzünden lanet bir trafik var, paralelinde kahrolası baş ağrısı.. Çekilecek dert değil aslında. Ama kabulleniyoruz işte, sonuçta hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmeyeceğini biliyoruz. Bu konuyla bağdaşabilecek bir söz daha biliyorum, o da beklenen gün gelecekse, çekilecek çilenin kutsal olduğundan bahsediyor.

Liseli ergenler gibi edebiyat yapacak durumda değilim artık. Aslında bunun farkedildiğini de biliyorum. Konuştuğum bir çok arkadaşım argo ve küfür içeren yazıların sayısının arttığını, hatta içermeyen yazı olmadığını söyledi. Bir de bunu hoş bulmuyorlarmış, bana yakışmıyormuş. Bu benim blogum piçler, istediğim gibi yazarım. Şimdi plaja doğru adım adım ve kumdan kaleler eylemine start verin(bu nedir ulan, başlayın yazmak bu kadar mu zor?).

Bu arada Tarkan Tevetoğlu kişisinin albümündeki 10 numaralı şarkı dinlediğim en güzel şarkılardan biri olabilir, abartıyor da olabilirim. Zira mübalağayı severim. Ama tamamiyle kolpacı dostlara yazılmış enfes bir şarkı olduğunu söyleyebilirim. Tavsiye etmiyorum gerçi, dinlemeyin siz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder